Çok değerli okuyucularım, Ocak 2002 de başlamış olduğum gazetecilik mesleğimde bu gün 20 yılımı doldurman sevinci ve gururunun sizlerle yaşıyorum. Dile kolay Tam 20 yıl. Geldiğim bu nokta, yakaladığım bu başarı ve 20 Yıldır ayakta kalıp bu mesleğime şerefimle devam edebiliyorsam bunu sizlere bu millete, bölge halkımıza, Çorlu haklına borçluyum. Bu süre zarfında iyi ve kötü günler yaşadık. Elbette hatalarım kusurlarım olmuştur ama asla pişmanlık duymadığım tek konu, mesleğime başlarken kendime çizdiğim çizgimdir. İstanbul Büyükçekmece de hala yayın hayatını sürdüren TRAKYA ESKPRES gazetesinde başlayan meslek hayatımda ilk günün heyecanını bu gün hala gerçekten yaşıyorum. İlk Basın kartımı bana veren Zeki Efe çok değerli Ulusal basında yıllarca görev yapmış bir insan. Tabi ki ilk patronum olan merhum Sinan Albayrak’ı da rahmetle anmadan geçemeyeceğim. Yaşıyor mu bilmiyorum. Ölmüşse Allah Rahmet eylesin. Hayatta ise Allah uzun ömür versin. Kendisi Hürriyet Gazetesinin uzun yıllar Almanya temsilciliğini yapmış birisiydi. Bana Basın kartımı verirken şu cümleleri söylemişti; “Bak evlat. Ben Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinde Hürriyet’te yıllara görev yaptım. Almanya temsilciliği yaptım. Bir çok Gazeteci yetiştirdim. Bu gün bakıyorum hala kiradayım. Bir Gazeteci yazdıkları ile bir şey kazanamaz. Yazmadıkları ile çok şeyler kazanır. Baya zengin de olur. Ama şunu unutma para ile kazanılamayacak olan tek şey şeref ve haysiyettir. Yazmadıklarınla maddi olarak çok şeyler kazanırsın. Yada yazdıklarınla pek para kazanamazsın ama büyük bir itibar ve haysiyetin olur. Kimse seni boyunduruk altına alamaz, Sana hiç kimse bu mal varlığını nasıl elde ettin. Kimleri yoldun. Kimleri kopardın diye bir şey diyemez. Tercih senin. Yolun başındasın. Hayırlı olsun” demişti. Ah Zeki abi bu gün ne kadar da doğru söylediğini çok daha fazla anlayabiliyorum ve bende 20 yıldır senin bana verdiğin nasihatle yoluma devam ediyorum.
Çok değerli benim bu günlere gelmem de ve hala ayakta kalmamda en büyük unsur olan okuyucularım. 20 yıl önce neyim varsa bu günde pek değişen bir şey yok. Yanı Zeki abinin verdiği İki tercihli yolun birini seçtim. Yazmadıklarımla cebimi doldurup dünyalığımı yapmaktansa gördüğüm bildiğim ne varsa yazıp sizlerin önüne koyarak bu günlere sizlerle geldim. Ömrüm oldukça da gördüğüm gerçekleri hiç de yılmadan, çekinmeden yazmaya devam edeceğim. O yüzden 20 yıl önce de kirada oturuyordum, şimdi de. 20 yıl önce tek başımaydım. Bu gün çok değerli bir hayat arkadaşım Eşim var. 20 yıl önce bir bekar evinde sade birkaç ev eşyam vardı bu günde bir aile de olması gereken ev eşyalarım var. 7 Yıl önce düğünümüzde taklan takılar ve bir de değerli eşimin yaptığı yağlı boya tablolardan düzenlediğimiz sergilerde elde ettiğimiz gelirin birikimi var. Dedim ya birileri gibi yazamadıklarımla milyonları kenara koyup şerefsiz damgasını yemektense, doğruları görerek mücadele verip yazdıklarımla az kazanıp kimseye laf ettirmemek. Çorlu’da yıllardır Gazeteci diye geçinip, daha dün beş kuruşu olmayan, bu gün Trilyonluk mal varlığı yapanları da mal varlıklarının kaynağını açıklamaya davet ediyorum. Değerli okuyucularım 20 yıldır ne görmüşsem onu yazmaya çalıştım. Nerede yanlış eksik bulmuş görmüşsem onu kamuoyunun sizlerin önüne koymaya çalıştım. Tabi ki bu zaman zarfında hatalarım ve eksiklerim olmuştur. Ama tek gerçek var ki birileri gibi bulduğum belgeleri ve bilgileri” Abi ajanstan sıkıştırıyorlar, böyle bir belge bilgi var, ne yapacağız” diyip parayı cebe atıp ta kimsenin kulu kuklası olmadım. Bu güne kadar kazandıklarım sadece yazdıklarımla ve sizlerin güveni ile elde ettiğim itibardır. Gazeteci diye geçinen, geldiği yeri unutup bu gün kendini Kaf dağının ardında gören, dünkü Davulcu, Zurnacı, Mafya ve Fetö artıkları gibi elde etiğim bilgileri satarak yedi sülalemi geçindirecek parayı mal varlığını kenara koymadım. Çok da memnun ve mutluyum. İyi ki Zeki aibiyi dinlemişim.
Meslekte 20 yılını doldurmuş bir Gazeteci olarak yaşadığım bir çok iyi kötü hatıraların yanında asla affedemeyeceğim tipler de var. Bunların başında kendi meslektaşlarını üç kuruş çıkar uğruna satan sözde gazeteci geçinenler ve en başında adi şerefsiz Fetöcü hainlerdir. Çorlu Adliyesinde görev yapmış eski bir basın Savcısı Fetö artığı bir şerefsiz vardı. Meslekten ihraç edilip tutuklandı. Bu hain bana 8 ayda 56 tane soruşturma açmış. Bu bilgiyi HSK müfettişlerinden öğrendim bende. Bir seferinde yine köşe yazımda şu cümleleri yazmıştım 2014 yılında “Gariban esnafa zabıta dükkanının önüne küçük bir şey koydu diye hemen ceza yazıyor. Fetullah Gülen yapılanmasına mensup iş adamları kaldırıma çıkmışlar, hatta kaldırımı işgal etmekle kalmamışlar kendilerine orasını mişterileri rahat gelip gitsin diye otoparka çevirmişler” diye yazınca ertesi gün bu alçak hain Fetö artığı beni çağırıp en az bir saat kapıda beklettikten sonra odasına alarak; “Bu yazı ne böyle, sen aptalın birisin. Az bir elin çenen dursa bak Abilerimiz seni ihya edecekler. Bunca yıldır çalışıyorsun bir dikili ağacın bir kuruş kenara koymuşluğun yok. Söz dinlesen ihya olacaksın ama nerede sende öyle kafa” demişti ve benim Vergi borcumdan tutun da matbaa ve kira borçlarıma kadar sıralamıştı. Çok hayret etmiştim. Bir basın Savcısı benim borçlarımla neden bu kadar ilgilenir. Demiştim ben Fetullah gülen yapılanmasına asla hizmet etmem diye. Öyle bir hiddetlendi ve sinirlendi ki bana; “Senden bir halt olmaz. Bak bazı gazeteci arkadaşlarına hepsi ihya oldu Abilerimiz sayesinde. Al şu anahtarı git lavaboya önce abdestini al ve Fetullah Gülen Hoca efendi hazretlerimizin adını ağzına alırken abdestsiz konuşma. Büyük günah işliyorsun” demesini hiç unutmuyorum ve asla affedilecek bir durum olarak görmüyorum.
Sevgili okuyucularım 20 yılın kısa bir özetini sizlere çıkartmaya çalıştım. Geldiğim noktada her saatinden gününe ayına ve yılına kadar her şeyi bu halka ve millet borçluyum. Beni buralara kadar getiren ve hala buralarda tutan bu Millete borcum var. Ömrüm oldukça da bu millete borcumu ödeyeceğime, doğrulardan şaşmayacağıma söz veriyorum. SİZLERLE DAHA GÜÇLÜYÜZ. İyi ki varsınız sevgili okuyucularım. Değerli Çorlu ve bölge halkımız.